22 Ocak 2013 Salı

Tarihte ve mitolojide bal


Bal hakkında söylenecek o kadar çok şey bulunuyor ama esas olan bu mucizeyi hazırlayan arılardan bahsetmek gerekiyor. Orta Asya’dan Avrupa’ya, uzak kıta sayılan Amerika’ya kadar yolculukları devam etmiş arıların.Arıların ürettiği balın geçmiş dönemdeki kısa öykülerine şöyle bir göz atalım:
Bal denilen bu muhteşem iksirli besin tarih boyunca o kadar çok itibar ve rağbet görmüş ki, bilgelikleriyle ünlü bir çok karakterin çocukluklarını bal kaşıklayarak geçirdiklerine kanaat getirilmiştir. Yunanlıların yüce tanrısı Zeus'tan, matematiği ve vejetaryenliği kendi tarikatında birleştirmiş olan Pitagoras'a kadar bir çok kişinin bal yiyerek büyüdüğüne inanılmış. Bu inanç sadece balın uzun süre boyunca tek doğal tatlandırıcı olmasından kaynaklanmıyor. Bunun yanı sıra, tatlı yiyecekler tarih boyunca doğal şifa vericiler olarak algılanırmış ve her zaman imtiyazlı kişilerin sofrasında yer alırmış. Herodot'un Mısır tarihinden bize aktardığına göre, Mısırlılar tanrılarına adayacakları hayvanları un, kuru üzüm, incir ve çeşitli aromaların balla harmanlanmasından oluşan bir karışımla doldururlarmış. Bu karışımların bazıları günümüzün ağız tadına göre biraz 'garip' olarak nitelendirilse de unutmamamız gereken bir başka nokta da, eski çağlarda balın en önemli çeşni maddesi olmasıdır. Günümüzün tersine, insanlar yemeklerini sadece aşırı baharatlarla renklendirmiyorlarmış. Örneğin Epaentes'ten bize kalan bir tarifte, Yunanlıların en sevdiği 'bal dolması' peynir, et, ve soğanla yapılıyormuş. Romalı Jullius Pollux, Onamasticon adlı kitabında balda pişirilmiş incir yapraklarının tadından bahseder. Kuzey Amerika kızılderililerinden Mohavklar kamp ateşinde pişirdikleri içi bal, elma suyu ve meyve yağlarıyla doldurulmuş bal kabaklarını yerlermiş.
Geçmiş dönemlerde balın toplanma ve yenme alışkanlıkları çoğu kez dini ritüelleri çağrıştırmaktaydı. Bu kanıyı doğrularcasına Efes ve Elevsis'deki rahibeler 'arılar' diye adlandırılırmış. İbranice'de arı demek olan dbure kelimesinin kökü sözcük anlamına gelen dbr'dan gelir. Aynı lisandaki Deborah ismi de arının asli görevinin Kutsal Söz olan doğru'yu söylemek olduğuna işaret eder. Toplandıktan sonra herhangi bir işleme tabi tutulması gerekmediği için bu mucizevi iksir, Tanrı'nın arılar yoluyla bize ilettiği bir mesajdır; Tanrı'nın sözü, onun çiçeklerinden arılar vasıtasıyla bala taşınır. Kutsal sözün yolculuğu bu kadarla da kalmıyor. Anlatılanlara göre Eflatun ve Pindar gibi büyük şairlerin ağzından çıkan sözleri de arılar taşımış dillerine. Belki de doğumdan hemen sonra ağlayan bebeklerinin dillerini ballı bir bezle saran Senegal ve Ivory Adalı kadınların zihinlerinden de aynı düşünceler geçiyordun Eski bir geleneğe göre evlenen çiftlerin avuç içlerine de bal dökülürmüş. Erkek ve kadın birbirlerinin avuçlarından bal yiyerek birbirlerine kötü söz söylemeyeceklerine ve el kaldırmayacaklarına dair söz verirlermiş. Anlayacağınız eski beraberliklerde balın ehemmiyeti sadece balayı ile sınırlı kalmıyormuş.
Bunun yanı sıra yüce Kitabımız Kuran-ı Kerim’de Nahl suresinin 68 ve 69.Ayetlerinde: ‘’Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin. Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uçuver. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bunda bir ayet vardır.’’ Bal ile ilgili açıklamalar yapılmıştır.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder