31 Ocak 2013 Perşembe

Bal arısı hakkında bilinmeyenler, bal arısı yapısı, bal arısı ailesi

BAL ARISI HAKKINDA BİLİNMEYENLER, YAPISI, AİLESİ

Arıların, bu muhteşem Gezegen'in, bitki örtüsüne bürünmesinde, canlı ve insan hayatındaki yeri, doldurulamaz bir öneme sahiptir. İnsanlık tarihinin, başlangıcından bu yana; Dünyamızı süsleyen; insanoğlunu, hem öz suyuyla, hem de bitkilerin üremesine katkısıyla besleyen, minicik bir canlıdır arı. Canlılara ve insanlığa hizmeti, cürmünü aşacak ve şaşılacak boyuttadır.

"RABBİN BAL ARISI'NA VAHYETTİ"

Allah'ın, kendisine "vahyettiğini" bildirdiği tek canlı türüdür arılar. Kur'an şöyle der: Rabbin 'bal arısına vahyetti': "Dağlarda, ağaçlarda ve yüksek yerlerde kendine evler edin!" "Sonra, meyvelerin-çiçeklerin tümünden ye! Böylece, Rabbinin yollarında, boyun eğmiş olarak dolaş!" Arıların karınlarından, muhtelif renkte içecek-şerbetler çıkar ki, 'onda(balda)' insanlar için şifa vardır. Muhakkak düşünen bir topluluk için bunda bir ayet vardır. [NAHL (16)/ 68-69]

"BAL ARISI RAHMET ELÇİSİDİR"

Bal arısı işlerini "vahiyle" yapmaktadır. Bu mini-minnacık varlıklar, adeta vahiy elçileri olan Peygamberler gibi, canlılara ve insanlara, Rahmet elçileridir. Yukarıdaki ayetten açıkça görüleceği üzere; Allah 'ın  emriyle( vahiyle) üretilen bal; "insanlar için şifadır." Bu beyan, hem muhkemdir; yani apaçıktır. Hem de geneldir; yani insanlara şifadır. İnsanı rahatsız eden her hastalığa karşı, onda koruyucu ve iyileştirici bir şifa vardır. Kur'an, hiçbir "madde"ye, böyle bir "özellik" vermemiştir. Kısacası bal, rakipsiz bir besin ve şifadır. Bugün, Tıbbı araştırmalar, bu gerçeğin farkına varmıştır. Biliniz ki gelecekte, bu "Kur' an hükmü", bilimsel çalışmalarla, apaçık olacaktır. Nitekim, Peygamberimiz de, bir hadisinde; iki şifalı şeye devam ediniz: "Biri Kur'an, diğeri bal" der. Birisi kalplere, diğeri de canlara şifa.

"ARILAR ORTADAN KALKARSA"

Peygamberimiz 'in mucizevi bir şifası da: "Bal arılarının, kıyamete yakın, ortadan kalkacağı anlamına gelen bir sözüdür." Alemlere, Rahmet olarak gönderilmiş olan Allah'ın Elçisi, bir konuşmasında şöyle der:"Kıyamete yakın, yeryüzünden kalkacak olan ilk nimet, baldır. Bu yüzden, ahir zamanda bal, kıt olacaktır."Bugün, Dünya'nın her yerinde, bal arılarının, nasıl sessiz ve sebepsiz bir şekilde kaybolduğu, bilinen ve şaşılacak bir gerçektir. Maalesef, şu ana kadar, arıların bu yok oluşunu izah eden; inandırıcı ve tatmin edici bir teori ortaya konamamıştır. Madde-Evren algılayışımızı, kökten değiştiren; izafiyet teorisini fark eden, Ünlü fizikçi Einstein'in , arılarla ilgili açıklaması, aynı şekilde oldukça ilginçtir. Einstein, bal arılarının, insan hayatının vazgeçilmez unsuru olduğunu şöyle vurgular:

"Bal arıları yok olduktan 4 yıl sonra, insanlık biter"

Wurzburg Üniversitesi'nin arı uzmanı Profesör Joergen Tautz, Einstein'ın uyarısını şöyle yorumlamaktadır: "Çiçek ve bitki türlerinin tüm polenleri, arıların ayaklarına yapışır. Arılar, 130 bin farklı bitki türüne konarak, üremesini sağlar. Bunlar arasında kabak, kavun, çilek ve tüm meyveler var. Sadece bir kovandaki arılar, 1 gün içinde, 1 milyon çiçeği döller . İşte bu sona ererse, bitkiler yok olur. Önce bitkiyle beslenen hayvanlar, daha sonra da insanlar ölür."
Prof. Dr. Yılmaz Fidan, arıları anlatan yazısında; özellikle meyve verimini artırmak için, arıların ne kadar önemli olduğunu aşağıdaki sözlerle açıklar:"Doğada, çiçeklerin döllenmeleri; rüzgar ya da böcekler aracılığıyla gerçekleşir. Böceklerle tozlanma oranı, daha büyüktür. Özellikle, meyve ağaçlarına ait çiçeklerin birinden, diğerlerine çiçek tozu taşıyan böceklerin , %75 'ini bal arıları oluşturmaktadır. Bu nedenle modern yetiştiriciler, daha fazla ürün alabilmek amacıyla, çiçeklenme zamanı, bahçelerine, bahçedeki ağaç sayısıyla orantılı olarak arı kovanı koyarlar."


"ARILAR, ZEKİ VE SOSYAL VARLIKLARDIR" 

Bal arıları, yaşamlarıyla da, insanı hayrete düşüren ve düşündüren muazzam bir toplumdur. Maeterlinck, arı toplumu hakkında, kısaca şöyle der:"Bey arıya (Kraliçeye) olan bağlılık, petek ve bal yapma, bir çiçek sahasının haber verilmesi; haberleşme gibi hadiseler, insanı, arıların zeki ve sosyal varlıklar olduğuna adeta inandırıyor."Arılar, tek başlarına yaşamazlar. Bir hiyerarşi içinde, devlet düzeni kurarak; sosyal topluluklar olarak yaşarlar. Aralarında iş bölümü yaparlar ve iletişim kurarlar. Bal arılarının, çiçekli bitkilerle, karşılıklı faydalanmaya dayanan ilişkileri vardır. Bal yapmak için; nektar toplama esnasında, taşıdıkları polenlerle de, tozlaşmayı (döllenmeyi) sağlarlar. Bal arıları, tüm bunları yaparlarken, ne yiyecek, ne su isterler. Kendi bakım ve ihtiyaçlarını, kendileri görürler. Ürettikleri tüm ürünleri de, insanlara sunarlar. Günümüzde 100.000 dolayında böcek türü sınıflandırılmıştır. Bu 100.000 tür içinde, 23.000 dolayında arı türü bulunmaktadır. Şu an bilinen, 9 değişik bal yapan arı türü vardır. En yaygın olarak bilinen bal arısı türü, Apis Mellifera Linnaeus'tur. Bu tür, Afrika ve Avrupa'ya aittir ve 24 kadar alt türe ayrılmıştır. Apis cinsi içinde, Batı bal arısı olarak adlandırılan Apis mellifera dışında, 3 tür daha vardır. Bunlar, Doğu bal arısı türleri olan; Apis cerana, Apis dorsata ve Apis florea'dır.

GENEL GÖRÜNÜŞÜ VE VÜCUT YAPISI

Arıların, ortalama boyları, 10 mm, en küçükleri 1,5 mm, en büyükleri ise 40 mm kadardır. Vücutlarının tüylü olması, polenlerin yapışmasını sağlamak içindir. Diş iskeletleri, kutikuladan oluşmuştur. Bu yapı, Kutikula, altında bulunan epiderm hücreleri tarafından salgılanır. Aynı zamanda, kutikulanın su geçirmeyen özelliği, arının nem kaybetmesini önler. Tüyler, kahverengi, gri, sarı, parlak kırmızı, beyaz ya da siyah olabilir. Mavi tüyler de bulunur. Koyu kahverengi, sarı ve kırmızı desenler daha yaygındır.
Çeneleri, kuvvetli bir ısırma organı olmasına karşın, alt dudak, bir emme hortumu şeklinde uzamıştır. Hortum, ince tüylerle örtülüdür. Bunların arasında, ince nektar borusu yükselir. Emilen nektar, kursağa gönderilir. Çiçek arılarının ayaklarında, tırnak ve yapışma bölümleri vardır. Düz yüzeylerde yapışma bölümleriyle, pürtüklü yerlerde, tırnakları ile tutunurlar. Hepsinde, kanatlar iyi gelişmiştir. İğnesiz arıların yaşlı dişileri hariç, kanatlar tam işlev görür. Dinlenme sırasında kanatlar, sırta yatırılır. Ergin arıların hepsi, ilk bakışta birbirlerine çok benzer. Hepsinin vücudu üç kısma ayrılmıştır: Baş, göğüs, karın. Başın yan taraflarında iki büyük göz, altında, ağız vardır. Ön tarafında, bütün böceklerde bulunan ve bazı böcek gruplarında pek uzun olduğu bilinen antenler vardır. Göğsün yan tarafında, iki çift kanat, alt tarafında üç çift bacak bulunur. Birkaç halkadan yapılmış olan karın ise, ince bir bel vasıtası ile göğüsle birleşir.

BAŞ

Arının başında, antenleri, gözleri ve ağzı vardır. Antenler, başın tam ortasında bulunur. 

ANTENLER

Antenler, başın alt kısmından ince yumuşak bir zarla bağlanmış, serbestçe hareket eden iki organdır. Kısa olan bu organlar, eklemli bir yapıdadır. Bu eklemler, işçi arılarda ve kraliçe arıda, 12; erkek arılarda, 13 boğumdan meydana gelir.Koklama organları, antenlerinde bulunur. Ufak koklama deliklerinin arası, incecik dokunma(hissetme) kıllarıyla kaplıdır. Bal arıları, ağaç kovuklarında veya insan yapımı kovanlarda yaşarlar. Az ışık alan yuvalarında, koku ve dokunma duyuları, görmeden çok daha önemlidir. Bal arısı anteninde, binlerce işitme organı yerleşmiştir. Bu işitme reseptörlerinden, bazısı, dokunma için, bazıları, koku için ve diğer bazıları da, tatma için özelleşmiştir. Bal arılarının, işitme organları, olmadığından, havadan gelen sesleri duyamayacağı sanılıyordu. Bilim adamları, işçi arıların, sallanma dansı sırasında, diğer işçilerin ürettiği vızıltıyı, algıladıklarını görünce şaşırdılar.Arıların, yakın mesafeden uçan şeylerin seslerini işittikleri, yakın zamanda keşfedildi. Bu işitme, antendeki saç benzeri reseptörler vasıtasıyla, hava partiküllerinin hareketinin hissedilmesi şeklindedir. Arılar, antenleri aracılığıyla, gece karanlığında ballarını saklayacakları petekleri örmeyi ve ona en uygun geometrik biçimi vermeyi başarırlar.

GÖZLER

Oval bir biçimde olan arının başında, sade ve bileşik olmak üzere iki tip göz bulunur. Nokta göz adı da verilen sade gözler, arılarda üç tanedir. Bunlar başın üst kısmında, eşkenar bir üçgeni meydana getirirler. Bunlar, arının, yakından ve hafif ışıkta görebilmesini sağlarlar. Başın iki yanında ise, bileşik göz, ya da petek göz adı verilen iki göz bulunur. Her bir bileşik göz, optik hücrelerden oluşur. Her bir optik konide, genellikle ışığı odaklayan elementler(lens ve koniler) ve ışığa duyarlı retina hücreleri vardır. Bileşik gözler, işçi arıda 4000-6000 tane gözcük, erkek arıda ise, 7000-8600 tane gözcükten oluşur. Bunlar başa yapıştırılmış birer konveks mercek görünüşündedir. Arı, bu gözleri, uzak mesafeleri görmek için kullanır. Petek gözlerle arı, çok uzaklardaki cisimleri, 60 kere büyütülmüş olarak görür. Gözün her bir ünitesi, bakılan cismin küçük bir kısmını görür ve bu görüntüler birleştirilerek, cismin görüntüsü tamamlanır. Buna mozaik algılama denir. Çünkü görüntü, mozaik şeklinde görülür.
Arı Çiçeklerin Rengini Nasıl Algılar?

Arının renkleri görmesi, insanlarınkinden farklıdır. Arılar, kırmızıyı algılayamazlar.
Kırmızıyı, bizim siyahı gördüğümüz gibi görürler. Tamamen kırmızı olan çiçekler, bu nedenler arılar tarafından değil, kelebekler ya da tropiklerde kuşlar tarafından döllenir. Bunun nedenini  K. V.Frisch şöyle açıklamaktadır:
"Eğer çiçeklerin renkleri, kendilerini dölleyecek olan böceklerin gözlerine göre hesaplanmış ise, o zaman böceklerin renk duygularıyla, çiçeklerin renkleri arasında bir ilişki gerekirdi. Böyle bir ilişki de hakikaten mevcuttur."
Tropik çiçeklerin çoğunluğu kırmızı renktedir. Tropik bölgeler ise, arıların fazla bulunmadıkları yerlerdir. Yalnız kırmızı görünmekle birlikte, morötesi ışınlar yayan çiçekler de (haşhaş ve gelincik çiçeği gibi), yine arılar tarafından  döllenebilir. Sarı, mavi ve mor renkli çiçekler, arı gözü için en dikkat çekici olanlarıdır.

AĞIZ

Arının ağzı, birçok bölümden meydana gelen bir organdır. Arıların ağız yapısı; üst dudak, üst çene, alt çene ve alt dudak olmak üzere, dört kısımdan meydana gelmiştir. Yalayıcı-emici ağız tipine sahiptirler. Alt çeneleri yardımıyla, koparıcı özellik gösterirler. Alt çene ve alt dudak birlikte uzanarak, hortumu oluştururlar. Hortum ve bunun uzantısındaki dil, sıvı gıdaların alınmasını sağlar. Ağzın en ilginç yeri, birbirine çok ince dokularla ekli ve her yönde hareket edebilen, yaklaşık olarak 80 boğumdan meydana gelen dildir. Dilin uzunluğu, 6-9 mm arasında değişir ve çok incedir. Ortasında, çok küçük tüylerle kaplı derin bir kanal vardır. Buradan geçen sıvılar, ağıza ulaşır. Arı, sıvı besin maddelerini, bu kanal yoluyla emer. Dilinin ucundaki çok hassas bir tat alma organı olan kaşıkçık (püskül), dilin daldırılamıyacağı pelteleşmiş sıvıların alınmasına yarar. Görevi bittiği zaman dil, arkaya doğru kıvrılır ve bir kının içine yerleşir.
İşçi arılar, üst çenelerini, polen almak, petek yapımında mum işlemek, herhangi bir şeyi tutup kavramak gibi işlerde kullanırlar. Arılarda hortum; nektar, bal, şurup veya su gibi sıvı besinleri almak için kullanılır. Arının, emme işlevini yerine getiren organı, emme pompasıdır. Baş, iç  yapı itibarıyla da önemli salgıların yapıldığı kısımdır. İşçi arıların, yutak üstü salgı bezleri, genç yaşta arı sütü, daha ilerki yaşlarda, baldaki sakkarozu parçalayan enzimler salgılarlar. Çenede bulunan bezler, ana arıda, ana arı feremonunu, işçi arılarda ise, alarm feremonunu salgılamaktadır. Arının ağız yapısı, tarıma zarar vermeyecek biçimdedir. 


GÖĞÜS

Arının göğsü, üç ayrı halkadan meydana gelir: Ön-göğüs, orta-göğüs ve arka-göğüs. Her halkada, ön, orta ve arka bacaklar denen, üç çift bacak vardır. Bundan ötürü, arıların üyesi bulunduğu böcekler sınıfına; altı ayaklılar adı da verilir. İşçi arı, toz taneciklerini arıtmak için, ön ayaklarındaki tarakla, antenlerini ve dilini sürekli olarak temizler. Orta bacak çiftini, yalnız yere dayanmak için kullanır. En arkadaki iki bacağı, üzerinde ise, çiçek tozu kesesi ile fırça bulunur. Çiçek tozu kesesi, tüylerle kaplı ve üçgen biçiminde bir torbacıktır. Arı, topladığı çiçek tozlarını ve propolis adı verilen bir çeşit reçineyi, bunun içine biriktirir. Fırça, bacağın kaval kemiğinin altında, uçları aşağıya doğru olan sayısız tüylerden meydana gelir. Arının ayaklarının ucunda, yapışkan tüy yastıklarıyla bir çift çengel bulunur. Tüy yastıkları, Arının, dik ve kaygan yüzeylerde kaymadan, düşmeden yürümesini sağlar. Arı, yerden kalkmak istediği zaman, ayaklarının ucundaki çengellere dayanarak kendini itiverir.

KANATLAR

Arının kanatları da, göğüs bölümünde yer almıştır. Bunlar, işçi arının, en güçlü ve gerekli hareket organlarıdır. Arının, kanat gücü, kuşlara oranla çok üstündür. Bu kanatlar, her iki yanda ve birer çift olmak üzere, göğsün son iki halkası üzerinde bulunur. Çok ince tüylerle kaplıdırlar. Enine ve boyuna damarcıklarla örülmüşlerdir. Öndeki kanatlar, daha büyüktür ve arının uçuş süresince, havada kalabilmesini sağlarlar. Arkadaki kanatlar ise, uçuşta yön tayinine yararlar. Ayrıca kovan içini havalandırmak ve sıcaklığını ayarlamak için de kanatlar kullanılır. Arının arka kanatlarının ön kenarlarında, bir takım kancalar vardır. Bunlar, ön ve arka kanatları birbirine kenetleyerek, uçuş sırasında tek kanat gibi iş görmelerini sağlar. Böylece, arının uçuş yeteneğini artırırlar. Hız azalınca da, kanatlar birbirinden ayrılır. Arının uçuş sırasındaki hızı, saatte 50 km' ye yaklaşır. İşçi arıların, bal özü toplarken, kovandan en çok 5 km ayrıldıkları tespit edilmiştir. Kanatlar, bütün bunlardan başka, mutluluk, hayret ve kovana ya da çiçeklerin bulunduğu yere çağırma ifadesi olarak, çeşitli tonda vızıltı çıkarmaya yararlar
TRAKELER

İki çift olarak göğüste bulunur. Şeffaf bir boru olup, solunum, bu sistemle olur.
KARIN

Arının karın bölümü, göğüsten, ince bir boğumla ayrılmıştır. Arıların karın kısmında, mide, bağırsak ve üreme organları gibi iç organlarla, bal mumu bezleri ve iğne bulunur. Bal arısı larvasında, 10 adet karın parçası bulunur. Fakat, birinci karın parçası, göğüsle birleşir ve ergin arıda 9 parça bulunur. Son karın parçaları de iç içe girerler ve böylece işçi ve ana arıda 6 parça varmış gibi görünür. 8., 9.,10. parçalar, küçülerek 7.parça içerisine gizlenmiştir. İşçi arılar, 4, 5, 6 ve 7. ön parçalarında, mum salgı bezlerine sahiptir. Bu parçaların her birisinde, sağlı-sollu bir çift mum salgı bezi bulunmaktadır. İşçi arılarda, bal mumu yapma dönemlerinde, kalınlaşarak mum salgılama yeteneği kazanırlar. Mum örme dönemini tamamlayan işçi arılarda, mum salgı bezleri, dejenere olur. Halkalar arasındaki elastiki zarlar sayesinde, arının karnı, kolayca büyüyüp küçülür. Böylece bu bölümde bulunan solunum, dolaşım ve sindirim organlarına gereken hareketliliği sağlanır.
BEZLER VE BEYİN

Arılarda, epey karmaşık bir beyin vardır. Beyin, optik bölüm denilen iki birleşik gözden, girdileri almak için, geniş bir alana sahiptir. Bir sonraki en geniş girdi ise antenlerden alınmaktadır. Beynin ortasındaki önemli bölgelerden biri de, koku duyusunun öğrenildiği; kısa dönem hafıza oluşturan bölgedir. Bu bölge, böceklerde de, yakın zamanlarda, uzun dönemli hafıza oluşturmada, önemli olduğu fark edilen bir bölgedir. 
Son olarak da, başın iç kısmında, ekzokrin bezleri vardır. En önemlileri, çeneye ait bezler, yutak altı bezleri ve tükürük bezleridir. Çene bezi, her bir çeneye bağlanmış basit, kese benzeri bir bezdir. Kraliçede bu bez, güçlü kraliçe feromonunun kaynağıdır. Genç işçilerde bu bez, kraliçe ve işçi arı sütünü yapmaya yarar.Bu madde(arı sütü), kraliçe ile diğer işçilerin, beslenmesini sağlar.Yaşlı işçilerde bu bez, alarm feromonunun bir bileşenini üretir. Başta, bir çift de tükürük bezi vardır. Bezler, balmumunun, fiziksel özelliğini kazanması için, balmumu ile karışık bir salya üretirler.
ARI İĞNESİ

Son halkada, ana arının ve işçi arıların, en güçlü korunma silahı olan iğne yer alır. Erkeklerde bulunmaz. Bu iğne, bir zehir kesesine bağlıdır. İşçi arıların iğnesi, geriye çentiklidir. Bu sebeple işçi arılar, birisini sokmak üzere iğnesini batırdığında, geri çekemez. Çentikler, testere ağzını andıran çıkıntılar olup; bu çıkıntıların sivri uçları, iğnenin batış yönüne ters yöndedir. Bu sebepledir ki arılar, kendi hayatını tehlikede görmediği sürece, kimseyi sokmaz.

ARI AİLESİ

Bir arı ailesi, bir ana, binlerce işçi ve yüzlerce erkek arıdan meydana gelir. İşçi arı sayısı, mevsime göre;, 10.000 ile 100.000 arasında değişir. Normal bir arı topluluğu; 40.000-70.000 ergin bireyden oluşur. Bundan daha az bireyli yuvalar, zayıf olarak nitelendirilir ve kışı geçirmelerine zayıf bir olasılık olarak bakılır. Arı ailesi, kuralları çok sıkı olan bir sosyal düzen içinde birlikte yaşar. Arılar arasında, iyi organize edilmiş bir iş bölümü vardır. Bu iş bölümü, kendi aralarında mükemmel bir şekilde düzenlenmiştir. İşçi arılardan biri, yavruya bakarsa, diğeri, yiyecek temin eder veya kovanı müdafaa eder. Arı toplumunda bütün arılar, birbirlerine muhtaçtırlar. Hiçbir arı, toplumundan ayrı olarak, hayatını devam ettiremez. Her arı ailesinin, kendine özgü bir kokusu vardır. Bu yüzden dışarı çıkan her arı, kendi kovanına geri dönmek zorundadır. Yabancı kovana girmek isteyen bir arıyı, nöbetçi arılar, kokusundan tanıyarak, içeri almazlar ve girmek için ısrar ederse, mücadele ederek onu öldürürler.
Sosyal bir düzen içerisinde yaşayan arılar; Görünüşleri ve görevleri itibariyle üçe ayrılır. Bal arısı dendiğinde, bu üç sınıf birlikte anlaşılır. Her üç sınıf, birbirinden kolaylıkla ayrılır.
l-Ana arı, kraliçe veya arı beyi  
2-İşçi arı 
3-Erkek arı
ANA ARI ( KRALİÇE )

Bazı özel durumlar dışında, kovanda bir ana arı bulunur. Kovandaki bütün faaliyetleri, tanzim eden ana arının, asıl görevi; yumurtlamak ve neslin devamıdır.
Ana arı, görünüş olarak kovandaki diğer arılardan, daha uzun ve gösterişlidir. Boyu 20- 25 mm, anteni 12 parçalıdır. Zaman zaman erkek arılarla karıştırılır. Ana arının kanatları, erkeğinkinden kısa, vücudu daha narin olmakla birlikte; boyu daha uzundur. En açık fark, kanatlarının, vücudunun yaklaşık yarısı uzunluğunda oluşudur. Vücudunun alt kısmı sarı, üstü ise diğer arılara nazaran daha koyu bir renktedir. Ana arı, işçi arıların yaptıkları görevlerin hiçbirini yapmaz. Bacaklarında fırça ve çiçek tozu kesesi yoktur. Dili de, çiçeklerin bal özünü emmeye yetecek kadar uzun değildir. İğnesini ise insanlara saplayamaz, yalnızca rakiplerini bertaraf etmek için kullanabilir. Ana arı, uzun ömrü süresince oğul verme ve döllenme uçuşu hariç, kovandan dışarı hiç çıkmaz.Petekler sanki tek bir elden çıkmışçasına inşa edilirler.
Çok sayıda arı farklı noktalardan optimum ve geometrik yapı inşasına katılırlar. Ana arı, kolonisi içinde döllenmiş yumurta yapabilme yeteneğine sahip tek bireydir. Herhangi bir nedenden dolayı ölmesi ya da bu yeteneğini kaybetmesi, o koloninin yok olması anlamına gelir. Aynı kovanda, iki ana arıya asla yer yoktur. Böyle bir şey olması halinde iki arı arasında, birisinin ölümüyle sonuçlanacak bir kavga başlar. Yalnızca oğul verme mevsiminde, işçi arılar, ana arıların birbirlerini öldürmesine izin vermezler. Arı kolonisi için hayati önem taşımasından ötürü işçi arılar, ana arının etrafında adeta pervane olurlar. Onu, büyük bir özveriyle korurlar ve beslerler. Onun için, kendilerini feda etmekten hiç çekinmezler. Ana arı, ağzını açar açmaz, dört- beş işçi arı, hemen onun ağzına arı sütü doldurur.
Ana Arının Temel Görevlerinden Birisi de: Yumurtlamadır

Ana arının, yumurta bırakma işlemi süreklidir. Hiç dinlenmez. Ana arı, bir günde oldukça yüksek sayıda yumurta bırakabilir. Ana arı, günde ortalama 1.500-2.000 adet, mevsiminde, 2.000-3.000 adet yumurta yumurtlayabilir. Bir yıldaki yumurta sayısı, 100.000-150.000 e ulaşır. Bu ise bir ana arının, 60 misli ağırlığına denktir. Beş yıllık yaşam süreleri içerisinde ise, 400.000-750.000 yumurta  bırakırlar. Yumurta bırakmaya o denli yoğunlaşırlar ki; beslenme için bile bu süreci kesintiye uğratmazlar. Bu nedenle işçiler, hortumları ile ana arıya, sürekli sıvı besin(arı sütü) verirler. Ana arı, yumurtalarını rastgele bırakmaz. Belirli peteklerin, belirli gözlerine bırakır. Kovanın yalnız ön ve orta kısımlarındaki peteklerine; bunlarında yalnız orta bölgelerine yumurtalarını bırakırlar. İşçi arılar, yumurta bırakılan hücrelerin çevresindeki komşu hücrelere, polenleri depo ederler. Böylece balla, yumurtalar karışmamış olur. Bunların dışında kalan petekler, balla doldurulur.
Yumurta bırakılan gözler de tekdüze değildir. İşçiler, kovandaki ihtiyaca göre üç tip göz yaparlar. Büyük bir kısmı normal büyüklükte ve düzenli bir yapıdadır. Bunlarda, işçiler gelişir. Çok daha az sayıda, yine altı köşeli; fakat biraz daha büyük yapılı gözlerden, erkekler çıkar. Peteklerin üstünde, ya da daha ziyade altında bulunan, çok daha az sayıdaki(birkaç tane) meme veya arı yüksüğü denen uzantılarda ise ana arı gelişir. 
Ana Arı Nasıl Oluşur?

Ana arı, döllü yumurtalardan, özel suretle yapılmış olan ana arı gözlerinden; 15-16 günde çıkar. Üç  günlük, yumurta  devresinden sonra,6 günlük larva döneminde; işçi arılar tarafından sadece arı sütü ile beslenir. Bu beslenme farkından dolayı; işçi değil, ana arı oluşacaktır. Daha sonra pupa dönemine girer. Pupa dönemi, 6-7 gündür. Yumurta, larva ve pupa dönemiyle birlikte kuluçka süresi, 16 gündür. Ana arı, çiftleşip, yumurtlayıncaya kadar, işçi arıların idaresi altındadır. Bir yumurtadan ne çıkacağı, ana arı ile işçiler arasındaki karşılıklı etkileşimin sonucunda belirlenir. Ana arının bırakacağı döllenmemiş yumurtalardan, erkekler; döllenmişlerden, işçiler ve ana arılar çıkar. Döllenmiş yumurtalardan, ana arı gelişebilmesi için, ana arı larvasının, işçilerin besin bezlerinden(çene bezleri) çıkarılan; besince zengin arı sütüyle beslenmesi gerekir.

Evlenme uçuşu
Yeni çıkan ana arı, 5-10 gün sonra, çiftleşme uçuşuna çıkar. Çiftleşme uçuşuna çıkacağı zaman, özel bir koku(feromon) çıkararak, erkek arıları kendine cezbeder. Ana arı çiftleşme uçuşunda bir değil, sperma kesesini dolduruncaya kadar, birçok  erkek arı ile çiftleşir. Yaklaşık, 8-10 erkek arıyla çiftleşir. Şayet çeşitli nedenlerle, yeterince erkek arıyla çiftleşemezse, sonraki günlerde, 2-3 defa çiftleşme uçuşuna çıkar. Çiftleşme, genellikle öğleye doğru ve ikindi vakti; asgari 20 °C sıcaklıkta  gerçekleşir. Çiftleşmesini tamamlayan ana arı, kovanına döner ve 2-3 gün sonra, yumurtlamaya başlar. Normal olarak, 4-5 yıl yaşarlar. En verimli olduğu süre, 2-3 yıldır. Bundan sonra, yumurta verimleri düşer. Ve zamanla, dölsüz yumurta bırakır.  
İşçilerin yumurta bezi, ana arıların varlığında, gelişemezler. Ana arının yokluğunda ise, erkek yumurtaları meydana getirilebilirler. Ana arı, çene bezinden ana arı hormonu ya da kraliçe maddesi denen bir sıvı çıkarır. işçi arılar, bu maddeyi yalayarak alırlar ve diğer işçi arılara da ağızdan verirler. Ana arı hormonu, 9-ketodenoyin asittir. Kovandaki yaşam, büyük ölçüde feromonlarla sağlanır. Salgıladığı feromon denilen hormonal kokularla, kolonideki bireylerin yönetimini sağlamak; arı ailesini bal sezonuna hazırlamak, işçi arıları polen toplamaya teşvik etmek, koloninin su ihtiyacı vb. bütün işleri koordine etmek, ana arının görevidir.
Yumurtlamayı Etkileyen Faktörler
1- Ana arının yaşı: Ana arının verimi, yaşına bağlıdır. Yaş, verimde en önemli bir faktördür.
2- Kovanda bulunan arı mevcudu: Kovanda arı sayısı arttıkça, ana arının yumurta sayısı da artar. Mevcut azsa, daha az yumurtlar. Çünkü ana arı, kovandaki arı mevcuduna oranla yumurta bırakır. Çıkacak yavruların beslenmesi için, yeterli işçi sayısının, bulunması gerekir.
3- Flora durumu(bitki örtüsü): Çevrede bulunan nektar ve çiçek tozunun, dengeli olarak gelmesi, ana arıyı, yumurtlamaya sevk eder. Nektar verimi düştükçe, ana arının yumurta verimi de düşer.
4- Kovan içi ve dışı ısısı: Ana arının yumurtlamasına etki eden önemli bir faktördür. Ana arının yumurtlaması için, kovan içi ısısının, asgari 25 °C olması gerekir. 29-35 °C de, ana arının, yumurta verimi yüksektir. Kovan dışı ısının da asgari, 20-26 °C olması gerekir.
5- Peteklerin durumu: Ana arılar, peteklerin durumuna göre yumurta bırakır. Beyaz petekleri, tercih ederler. Ana arının, verimini yüksek seviyede tutabilmek için, siyahlaşmış petekleri değiştirmek gerekir.

İşçi arılar

Arı ailesinin en küçük ferdi olan işçi arılar, kovanın en kalabalık topluluğunu oluşturan, kısır dişilerdir. Boyları, 13-15 mm kadardır. Antenleri, 12 parçalıdır. Nokta gözler, alında birbirine değmez. Döllenmiş yumurtalardan; larva, pupa dönemini tamamlayarak, 21 günde çıkarlar. Larva döneminde ilk üç gün, arı sütüyle beslenirler. Ancak aldıkları bu besinin etki maddesi, ana arınınkine göre daha azdır. Bir kovanda ortalama olarak, 10 bin ile 100 bin arasında işçi arı bulunabilir. İşçi  arılar yazın, 1-2 ay, kışın ise 3- 6 ay yaşarlar. İşçi arılar, bazı hallerde yumurta bırakabilirler. Bu durum, genellikle uzun süre  anasız  kalan kovanlarda görülür. İşçi arıların yumurtaları, ana arının yumurtalarına nazaran, daha küçük ve parlaktır.
İşçi Arının Vücut Yapısı
Ana arı ve erkek arıdan küçüktür. Arka bacaklarında, çiçek tozu taşımaya elverişli bir çukur bulunur. Buna, polen sepeti denir. Bu kısım, polen tozlarını toplamada ve kovana taşınmada kullanılır. Arka bacak, fırça ve tarak tabir edilen özel aygıtlarla donatılmıştır. Ayak uçlarında, tırnağa benzer çengeller vardır. Bunların alt kısmında yapışkan bir madde   bulunur. Arı, oğul verdiği esnada ve bal mumu ifraz ederken; bu madde sayesinde birbirine tutunur. Yine cam gibi saydam maddeler üzerinde tırmanabilir. İğnesi, iyi gelişmiş olup, ters çentiklidir. İç organları ile irtibat halindedir. Genellikle kendilerini ve  kovanlarını korumak için kullanırlar. Her iğnesini kullanan işçi arı, ölür.
İşçi Arıların Görevleri

İşçi arıların görevleri, kovan içi, kovan dışı olmak üzere iki kısma  ayrılır. Kovan içerisinde görevli olanlara, evci; kovan dışı  görevli olanlara, tarlacı arı denir. Yavru bakımı, mum ifrazı, peteklerin yapımı, nektarın, bala dönüştürülüp, peteklere doldurulması, kovanda bekçilik yapılması, kovanın havalandırılması ve temizlenmesi, evci arılar tarafından yapılır. Su, propolis(reçine), polen ve  nektarın aranıp bulunması  ve kovana taşınması, tarlacı arılar tarafından yapılır. İşçi arılar, hayatlarının her döneminde, değişik görevler üstlenirler. Prf.Dr.K V.Frisch'e göre, bir işçi arının hayatı, organlarının gelişimine bağlı olarak, üç döneme ayrılır. Bu dönemlerin ikisi, kovan içinde yaşanır.
1- Kovan içi Görevler

İlk Hayat Safhası(1-10 Gün):

1-3 günlük işçi arılar: Hücresinden yeni çıkan bir arının vücudu, suya düşmüş bir kuş gibi ıslaktır ve tüyleri de birbirine yapışıktır. Öncelikle, üzerlerini güzelce temizlerler ve diğer işçi arılar tarafından beslenirler. Kendi çıktıkları yerden başlamak üzere, yavru gözlerini temizlerler. İçinde yavru bulunan gözler üzerinde durarak, onlara bakar ve ısıtırlar.
3-6 günlük devrede: Genç arılar, bakıcılık(dadılık) görevini yaparlar, olgun larvaları, kovana depo edilmiş bal ve polenle beslerler. 5-6 günlük oluncaya kadar bu işe devam ederler. Bu yaşta, işçi arılardaki gıda salgı bezleri, gelişerek olgunlaşır.
6-10 günlük yaşlarında: Genç işçi arı, hayatının ancak altıncı gününden itibaren, genç larvaları ve ana arıyı  beslemeye başlar.
Genç işçiler, şimdi artık kelimenin bütün manasıyla süt anne olmuşlardır. Larvalara bakım çok yoğundur. Her göz, bakım için 2000-3000 defa ziyaret edilir. Her işçi arı, süt verme döneminde, 2-3 larva büyütebilir. Besleme işi, onuncu güne kadar devam eder. Onuncu gününden itibaren, ilk deneme uçuşlarına başlarlar. İlk olarak, kovanın civarında uçarak, kovanın, Güneş'e göre koordinatlarını, belleklerine yerleştirirler. Bu deneme uçuşları, ilerideki besin toplama uçuşları için çok önemlidir. Bir dakikada, 500 m uçarak, kovandan uzaklaştıkları için, kısa bir süre içerisinde, oldukça geniş bir çevreyi tanırlar.

İkinci Hayat Safhası(10-20 Gün):

10-18. günlük devre: Bu devreye gelince, süt bezleri körelir. Genç larvaları besleme görevleri biter. Buna karşılık, mum bezleri işleve başlar. Besin toplayan arıların getirdikleri besini, polenleri, depo odacıklarına yerleştirmek; petek yapmak ve kovanı temiz tutmak da görevleri arasındadır. Tarlacı arının getirdiği balı alıp, hemen depo etmezler. Bunu, aç arkadaşlarına paylaştırırlar. Kalan balı, bir miktar olgunlaştırdıktan sonra, hücrelere depo ederler. Polenleri, depo ederken, bir miktar balla karıştırarak depolarlar. Bu, polenlerin bozulmasını önler. Kovan temizliği, yaparlar. Ayrıca kovandaki işçi arılar, kovan içi ısıyı ayarlarken, havalandırma işini de yaparlar. Deney uçuşlarını tekrarlar. Oldukça uzaklara uçarlar.
18-20 günlük devrede: Nöbetçilik yaparlar. Kovanın kapısında, her gelenin kokusunu, kontrol ederler. Çünkü, her kovanın, kendine özgü kokusu vardır. Her kovandaki nektarın ve polenlerin bileşimi farklı olduğundan, her kovan, farklı şekilde kokar. Yabancı arıları öldürmeye çalışırlar. Kovanı, her türlü tehlikeye karşı korurlar. Bu dönem, işçiler için bir nevi dinlenme olup; içeride meydana gelebilecek ufak tefek bazı  işleri yaparlar.
2- Kovan Dışı Görevler 
Üçüncü Hayat Safhası(20 ve sonrası)

20 gün ve sonrası: İşçiler, kovanı terk ederek dışarı çıkarlar. Ömürlerinin geriye kalan kısmımda, bal, polen, su ve propolis(reçine) toplamaya çalışırlar. Arıların, kovan dışı görev ve hizmetleri başlamış olur. Dışarıdaki işler, arı grupları tarafından paylaşılmıştır. Örneğin, polen veya nektar toplama işlerinden birine karar verince, buna bütün hayatları boyunca sadık kalırlar. Uçuş yapmaya elverişli olmayan kötü havalarda, kovanda kalmaya mecbur olan tarlacı(toplayıcı)arılar, kovanın hiçbir işiyle ilgilenmezler. Netice olarak, kovandaki iş bölümü; normal ve anormal şartlarda, yaşa ve ihtiyaca göre tanzim edilmektedir.

Erkek arılar

Döllenmemiş yumurtalardan gelişen erkek arılar; yumurta, larva ve pupa dönemlerini geçirerek, 24 günde ergin erkek arı olurlar. Koloninin en iri üyeleridir. Çevre koşullarına ve koloninin gücüne bağlı olarak; Nisan, Mayıs aylarından itibaren erkek arıları görmek mümkündür.  
Boyları, 15-17 mm olan, işçilere ve ana arıya göre daha yapılı olan erkeklerin antenleri, 13 parçalıdır. Nokta gözleri, alınlarında birbirine değer. Erkek arı, işçilerden karınlarının daha ince ve uzun olması, hortumlarının kısa olması, polen toplama aygıtlarının, mum deliklerinin ve besleme bezlerinin  olmamasıyla ayrılırlar. Erkek arılar, çok kısa bir dile sahiptirler. Bu nedenle, çiçeklerden nektar alamazlar. İğneleri olmadığından, kendilerini de koruyamazlar.

Temel Görevi: Çiftleşmek

Kolonide erkek arı miktarı, sezona ve kolonideki koşullara bağlı olup, oğul mevsiminde sayıları, 500-2.000 arasındadır. Koloniler, ilkbahar ve yaz başlarında erkek arı yetiştirmeye başlarlar. Sonbaharın sonunda ve kış aylarında, normal koşullarda kolonilerde erkek arı bulunmaz. Son derece tembel ve obur olan erkek arıların başlıca görevi, çiftleşme uçuşuna çıkan ana arılarla çiftleşmektir. Erkek arı, 12 günlük olduğunda, cinsiyet organları mükemmel gelişir. Uçuş talimlerine çıkarken,  yemediği halde, çiftleşme uçuşuna çıkacağı zaman, fazlaca yer. Genel olarak erkek arılar, fazla uzağa gitmezler. Nadiren erkek arının, 4 km uzağa gittiği ve kovana döndüğü görülür. Uçuş hızları, saatte, 15-20 km'dir. Açık ve güneşli günlerde, 4-5 kere; bulutlu havalarda ise, 1-2 kere, dışarı çıktıkları görülür. Isının, 15 °C altına  düştüğü zamanlarda ise kovanlarından dışarı çıkmazlar.
Erkek Arıları: İşçiler Denetler

Ana arı ile çiftleşme uçuşunu çıkan erkek arı, ana arıyı havada yakalar. Çiftleşme tamamlanınca, erkek arı, baş aşağı sarkar ve daha sonra ana arıdan ayrılır. Ana arıyla çiftleşen erkek arı, çiftleşme organını kaybeder ve ölür. Ortalama yaşam süresi, 55-60 gündür. İşçi arılar, ergin erkek arıların, kovandaki sayısını düzenler. Gerek görülürse erkek arı sayısı azaltılır. Erkek arı yumurtalarının, ancak % 50-56'sının, ergin arı olarak gelişmesine fırsat verilir. Nektar toplayan bir arının midesi, karıncalardakine benzer şekilde, sosyal mide görevi yapar. Bütün arı ailesi, bu baldan ihtiyacı kadar yararlanır. Çiçeklerden topladığı nektarın fazlası, bal midesinde biriktirilir. Arının kendisi acıkınca, bal midesini bağırsakla birleştiren kapak şeklindeki ara parçayı, biraz açar. Bu suretle bir miktar bal, bağırsağa geçmiş olur. Erkek arılar, işçi arıların getirdiği balla beslenirler. Polen ve bal karışımı olan arı ekmeği, yaşlı larvalara verilir. Polen, genellikle büyüme evresinde gereklidir.

BAL ARILARI'NIN: ÜRÜNLERİ

Bal, bal mumu, arı sütü, polen, propolis (reçine), arı zehiri, bal arısından elde edilen ürünlerdir. İnsan sağlığı için hayati önem taşıyan bu özel maddelerin; kimyasal yapıları, beslenme, sağlık ve vitamin yönünden, tartışılmaz değerleri, ayrıca incelenecektir. Bu nedenledir ki söz konusu ürünler, aşağıda kısaca tanımlanmıştır.

Bal 

Bal, arılar tarafından, çiçeklerden ve meyve çiçeklerinden elde edilen nektarın(öz suların), arıların, bal midesi denilen organlarında, invertaz enzimi sayesinde, kimyasal değişime uğrayarak; üretilen ve alternatifi olmayan özel besin maddesidir. Arılar, Nektarı, bala çevirirken, sağladıkları invertaz enzimiyle; sakkarozu, fruktoz ve glikoz şeklinde, şekere dönüştürür ve suyunu uçurarak; fermantasyonun meydana gelmesini önlerler. Kovandaki altıgen petek hücrelere yerleştirilen ve üzeri mumdan bir kapakla örtülen bal, arılarca sağlanan özel havalandırma sistemi sayesinde, özel tat ve kıvama gelir. Özellikle yüksek dağlarda, çok farklı çiçeklerden elde edilen saf bal, "şifa ve lezzet" olarak, elbette benzersiz bir üründür.

Bal mumu

Arıların, karbonhidratları sindirmesi sonucu; karınlarının 4-7 halkalarındaki mum bezleri tarafından, terleme şeklinde sızdırılan bir maddedir. Hava ile temas eder etmez pulcuklar halinde donar.

Arı sütü

Arı sütü, 5-15 günlük işçi arıların, yutak üstü salgı bezlerinden salgıladıkları, bir maddedir. Jel halinde, akıcı kıvamda, kremsi-beyaz renktedir. Tadı ekşi ve kokusu keskin fenolik yapıdadır. Yoğunluğu 1.1 g/cm3 olup, kısmen suda çözünebilmektedir.

Polen

Polen, çiçeklerin, erkek organı başçıklarında bulunan, döllenmeyi tamamlayan çiçek tozlarıdır. Arıların, büyüme dahil diğer bütün faaliyetleri için lüzumlu olan gıda maddesidir.

Propolis

Bazı bitkilerin tomurcukları veya yaprakları vasıtasıyla ifraz ettikleri; bir takım reçineli maddelere, propolis denir. Çam ağaçlarında bol bulunur. Mikrop öldürücü özelliği vardır.

Arı zehiri

Arı zehiri, su gibi berrak, tadı acı, tipik asit reaksiyonu gösteren bir maddedir.



Yararlanılan Kaynaklar:

1. Dr. Halil Bayrakçı, Fert, Aile-Toplum, Devlet Sosyal Gerçeğinin Tahlili, Marifet Yy, İst. 1990.
2. Dr. Prof. K. V. Frisch, Arıların Hayatı, Çev. Dr. Bedia Bozkurt.
3. Prof. Dr. Muhsin Doğaroğlu, Modern Arıcılık Teknikleri, Tekirdağ 2004.
4. Franz Lampeıtl, Arıcılık, Editör: Prof.Dr.Türker Savaş, Bilge Yy, İst. 2007.
5. Ardahan Arıcılık Üretme İstasyonu Yayınları, yayın no:1, Ardahan, 1985. 
6. James L. Gould, Carol Grant Gould, Hayvan Zihni, Çev.Deniz Yurtören, TUBİTAK Yy. Ankara 2005. 
7. Prof.Dr. Ali Demirsoy, Yaşamın Temel Kuralları(Entomoloji), Cilt-2/Kısım-2, Ankara 1990. 
8. Bilim ve Teknik, Mayıs 1988.
9. Mark L.Winston, The Biology of the Honey Bee, Harvard Unv. Press, Nisan 1991. 
10. Laurence Mound, Böcekler, Çev. Süphan Karaytuğ, TÜBİTAK Yy, Ankara, 2006. 
11. cyberbee.msu.edu/provided by Zachary Huang Dept Entomology, MSU 
12. honeybee.tamu.edu (Texas A&M University, Department of Entomology), Çev: A. Furkan Kargıoğlu.
13. animals.nationalgeographic.com  
14. maarec.cas.psu.edu, Çev:  A. Furkan Kargıoğlu 
15. arîcilik.gen. 
16. duzaybir.com 
17. aricilik.gov.tr  
18. vikipedi
19. ardahanaricilik.gov.tr
20. animals.nationalgeographic.com
21.Referans kaynak:yaklasansaat.com


30 Ocak 2013 Çarşamba

Balın fiziksel özellikleri nelerdir


Balın Rengi
Balın rengi, elde edildiği bitkilerin orjinine, depolanma süresine ve koşullarına göre açık renkten koyu kahverengine kadar değişim gösterir. Balın berraklığı ve şeffaflığı ise içindeki polen ve diğer maddelerin yoğunluğuna bağlıdır. Ayçiçeği ve narenciye balları açık sarı, kestane balı kırmızımtırak, okaliptüs balı grimsi kahverengi ve çam balı koyu yeşilimsi ve kahverengidir. Bal, genellikle saydamdan başlayıp koyu kırmızıya kadar farklı renklerde olabilmektedir. Bala renk veren başlıca maddeler klorofil, karoten, ksantofildir. Balın rengi, içerdiği flavonoidlerle doğru orantılı olarak değişmekte olup koyu renkli ballarda flavonoid miktarı daha fazladır. Flavonoid bala renginin yanında antioksidant özellik (serbest radikallerin etkilerini nötralize eden, kanser, kalp hastalıkları ve erken yaşlanmaya neden olabilecek zincir reaksiyonlarını engelleyen moleküller) de vermektedir. Kestane balı çok fazla flavonoid içermesinden dolayı antioksidant özelliği en yüksek baldır. (Yurtsever ve Sorkun, 2002).Koyu renkli ballarda aminoasit ve şeker miktarı ile mineral maddelerden özellikle demir, bakır, manganez miktarı fazla olmakta ve baldaki mineral maddeler arttıkça rengi koyulaşmaktadır. 

Balın Viskozitesi 
Balın bünyesi ya da akıcılığa karşı koyma özelliği de denilen viskozite, bal içindeki su oranı ve sıcaklık ile ilgilidir. Koyu, yavaş akan bir balın viskozitesi yüksek, açık renkli ve gevşek bünyeli ballarda viskozite düşüktür. Tatlı Üçgül Balında Viskozite (Krell, 1996) 
Sıcaklık(0C)   Viskozitesi
   13.7            600.0
   20.6            189.6
   48.1             10.7
   71.1              2.6

Balın Higroskobik Özelliği 
Bal higroskobik bir madde olup havadan nem alma özelliğine sahiptir. Balın havadan nem alması özel yapısına, şeker ve su içeriğine bağlıdır. Ne düzeyde nem içerirse içersin açıkta veya nem geçirebilir kaplarda tutulan ballar havadan nem çekerek su oranını yükseltme eğilimi gösterirler. Bu nedenle saklama yerinin nemi %58 dolayında olmalı ve bal uygun kaplarda kapalı olarak saklanmalıdır. Aksi halde nem alan bal kısa zamanda fermente olarak ekşiyecek ve kullanılamaz hale gelecektir (Kumova, 1986). 
Havadaki Nem (%)   Bal (% su oranı)
      52                         16.1
      58                         17.4
      66                         21.5
      76                         28.9
      80                         33.1
      81                         33.9

Balın Işığı Döndürme Özelliği 
Balın polarize ışığı sağa ve sola döndürmesi balın kaynağına bağlıdır. Nektar balları ışığı sola, salgı balları sağa döndürmektedir. Sakkaroz ise ışığı sağa döndürür. Bu özellik sahte balın tanınmasına yardımcı olmaktadır.

Tat ve Koku 
Balın tadı yapısındaki şekerlerin miktarı, türü ve birbirlerine oranı ile ilgilidir. Kokusu da alındığı bitkisel kaynağa bağlı olarak değişmektedir. Bala uygulanan işlemler de tadını ve kokusunu değiştirebilmektedir. Bu nedenle ısıtma, işleme, depolama gibi uygulamalarda balın kendine has tadı ve kokusunu bozacak yanlış işlemlerden kaçınmak gerekmektedir. Bal, kokan bir maddenin yanında saklanırsa o maddenin kokusunu da çekebilme özelliğine sahiptir. Genellikle koyu renkli ballar açık renkli ballardan daha keskin kokulu ve daha asitlidirler.

Balın Özgül Ağırlığı 
Balın özgül ağırlığı, içerisindeki su miktarı ve sıcaklığa bağlı olup, 200C derecede ölçüldüğü zaman l,41-l,45 g/cm3 arasında değişmektedir. Balın özgül ağırlığı ortalama olarak l,4225 g/cm3'tür. 

Balın Kırılma İndisi 
200C'de derecede refraktometre ile ölçülen bir özelliktir. Balın bu özelliğinden faydalanarak içerisindeki rutubet miktarı tayin edilmektedir. Bu amaçla yeteri kadar alınan bal numunesi refraktometrenin prizma yüzeyleri arasına konur ve balın optik kırılma indisi okunur. %18 nem içeriğinde bu değer 1.4171'dir (Krell, 1996).

Balın Kristalizasyonu 
Balın kristalizasyonu; balda bulunan şekerlerin zamanla doyma noktasına ulaşarak dibe çökmesi olayıdır. Süzme ballarda sıklıkla görülmekle beraber petekli ballarda da kristalizasyon görülebilir. Çiçek balları zamanla kristalize olabilirler. Kristalize olan bal sahte veya hileli bal demek değildir. Kristalize olan ballar 450C'yi geçmeyen su banyosu içerisinde ısıtılarak kristalizasyon ortadan kaldırılabilir. Balların büyük bir kısmı kristallenmeye eğilimlidir. Bu eğilim, balın içerdiği su, dekstroz ve levüloz şekeri oranlarına ve sıcaklığa bağlı olarak değişebilmektedir. Kristalizasyon üzerinde balın elde edildiği bitki kaynakları da etkili olmaktadır. Özellikle ayçiçeği, kolza ve pamuk balları çabuk şekerlenmektedir. Kristalizasyonun hızı baldaki glikoz, fruktoz oranına ve su miktarına bağlı olarak değişmektedir. Genelde baldaki fruktoz miktarı glikozdan fazladır. Eğer glikoz miktarı fruktoza yaklaşırsa bal çabuk, fark büyürse geç kristalleşmektedir. Olgunlaşmamış balda sakkaroz fazla glikoz daha az olduğu için kristalizasyon yavaş olurken olgunlaşmış ballarda ise daha az miktarda sakkaroz bulunmaktadır. Fruktozun glikoza oranı l,0-l,2 arasındayken kristallenme hızlı olurken, bu oran l,3 veya daha yüksek olduğunda kristallenme gecikmektedir. Genel bir kural olmamakla birlikte "Glikoz/Su=l.70"ve daha küçük değerlere sahip olan ballar hiç kristalize olmamakta, "Glikoz/Su=2.10" ve üzerindeki değerlere sahip olanlar ise çabuk kristalize olmaktadır. Kristalizasyon 5-70C'de başlamakta daha düşük derecelerde ise kristalizasyon gecikmektedir. Kristalizasyonu önlemek için değişik yollar önerilmektedir. Bunlardan en çok kullanılanlar, ısı uygulaması ve şoklamadır. Son zamanlarda deneme aşamasında olan ultrasonik dalga ve homojenizasyon gibi metotlar da önerilmektedir. Yasal düzenlemelere gereksinim duymakla beraber kimyasal koruyucular kullanılması da etkili olmaktadır. Kristalizasyonu önlemek için; pratikte kullanılan cihazlar ve boru sistemleri,kullanım dışında devamlı olarak bal kalıntılarından temizlenmiş halde tutulmalıdır. Cam kavanozların, kapakların ve ambalajların da balın doldurulması sırasında tozsuz ve tamamen kuru olmaları gerekmektedir (Güneş ve Güneş, 2005). Kristalize olmuş balın tekrar eski haline dönmesi için bal dolu kavanoz; 45OC'lik sıcak su dolu bir kap içerisinde bekletilerek, balın çözülmesi sağlanır. Bal dolu kavanoz hiçbir zaman doğrudan ateş ile temas ettirilmemelidir. 

Balın Fermantasyonu (Ekşimesi) 
Balın mayalanması veya bozulması anlamına gelmektedir. Su oranı yüksek olan ballarda şekere dayanıklı mayalar şekeri parçalayarak alkol ve karbondioksit oluşturur ve bal köpürür. Fermantasyonu önlemenin en önemli yolu balın olgunlaştıktan sonra hasat edilmesidir. Çünkü olgunlaşmış bal (sırlanmış) şeker yoğunluğu yüksek, su oranı daha düşüktür. Paslı teneke kaplarda ve iyice temizlenmemiş eski kaplarda saklanan balların ekşimesi daha kolay olmakta ve sıklıkla bu duruma rastlanmaktadır. Ekşime olayı genel olarak şekerlenmiş ve havanın nemini çekerek sulanmaya başlamış ballarda görülmektedir. Şekerlenmiş bal bozulmuş bal değildir. Ancak şekerlenmiş bal açıkta kalır ve nem çekerek sulanırsa ekşime bundan sonra başlamaktadır. Sıcaklığın yüksek olması da ekşime olayını hızlandırmaktadır (Sönmez, 1999).


Ref. Kaynaklar:
1) Yurtsever, N., Sorkun, K., 2002. Bal Kalitesine Etki Eden Faktörler. Uludağ Arıcılık Dergisi. 3(2):28-31.
2) Krell, R., 1996. Value Added Products from Beekeeping. FAO Agricultural Services Bulletin. No:124. Rome.
3) Kumova, U., 1986. Ballarda Kalite Kontrolü. Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi. 1(3):12-25.
4) Sönmez, R., 1999. Balın Oluşumu, Saklanması ve Şekerlenme Nedenleri. Teknik Arıcılık Dergisi. 65:8-13
5) samsuntarim.gov.tr